Diyarbakırlı Yazar Halil Demir’den Galatea Öyküsü

Halil Demir – Galatea Öyküsü

Uzun zamandır beklediği haber nihayet geldi. Mermer tüccarı çağırmıştı ustayı.

Gelen haberin heyecanıyla atölyeyi bırakıp üstü başı toz içinde, koştu galeriye. O kadar hızlıydı ki üstünden başından dökülen tozlar havaya savruluyordu. Vardığında tozlardan eser kalmadı.

“Sana pahalıya mal olacak. Bunun için çok altın ödedim. Bir aydır bekliyordum.”

“Şimdiye kadar benden hiç zarar etmedin. Önceki hesabın yakında kapatılacak. Senato sana bol keseden altın verecek.”

Tüccar, altını duyunca hemen indirdi örtüyü. Koca Fil Dişini gören ustanın gözleri kamaştı. Bir büyü başlangıcı gibi olmuştu ilk buluşma. İlk gecesini yaşayan bir bakirin heyecanıyla bir an önce üstündeki bütün fazlalıkları çıkarmak istiyordu.

İki işçiyle birlikte atölyeye taşıdılar fil dişini. İlk iş olarak ahşap bir altlık hazırlayıp onu sabitledi. O sırada dişin tazeliğini hissetti. Bir ürperti aldı içini. Birkaç adım uzaklaşıp dikkatle baktı. Bir buçuk metreyi aşkın boyu vardı. Atölyeyi aydınlatacak kadar güçlü, gözlerini çalacak kadar güzel bir beyazı vardı.

Pygmalion, o gece ayrılamadı. Geç vakte kadar bakıp hesaplar yaptı. Oranları düşündü. Sonra ayaklarını, kollarını, gözlerini hayal etti. Işıklar söndü.

halil-deir-galatea-oyku-2
Halil Demir Galatea Öyküsü

O gece bir düş gördü. Bir su perisi çağırıyor ve onu sularına götürüyordu. Suyun içinden kulağına eğilip “Bana hayat ver!” dedi.

O kadar ışıl ışıldı ki çıplak haliyle… Dudağına bir öpücük kondurdu. Su perisi gözlerini kapattığında yüzünü gördü. Ben Galatea, beni bul, diye kulağına fısıldadı. Şaşkınlık, sevinç ve heyecan içindeydi. Su perisi gözlerini açıp uzaklaştı. Onu yine görebilmek için sulara daldı. Derinlere daldı. Sonra kendini akıntıya teslim etti, sular onu Periye götürecekti.

Sabah uyandığında hâlâ suların sarhoşluğundaydı. Perinin yüzü geliyor gözlerinin önüne. O kadar güzeldi ki düşleri bile yetmiyordu buna. Ayakta duran Fil Dişinin pırıltısı kendine çekti kendinden geçmiş aklını. İşte peri orada idi. Sütunun içine saklanmıştı. Düşlediği peri, sularda değil sütunda saklı duruyordu. Heyecanla, Sabırsızlıkla yontmaya başladı. Vurduğu her darbe, periyi daha gerçek kılıyordu. Dikkatli olmalıydı, peri zarar görmemeli.

Geceler günlere karıştı, günler gecelere, haftalara döndü. Aradan bir mevsim geçti. Bir kış boyunca periyi aramıştı, elleriyle. Parmaklarının izini sürüyordu sanki bir çıkmazın içinde.

Ayaklarını, belini, göğüslerini, yüzünü ve saçlarını tamamlarken hep kutsal bir put gibi baktı ona. Her gün kulağına bir şeyler fısıldadı. Gördüğü rüyayı anlattı. Ovidius’un şiirlerini okudu. Ve her gece karşısında onunla birlikteymiş gibi yattı.

Baharın ilk günleriyle birlikte yüzü ortaya çıktı. Sıcak meltemlerin peşine düşmüştü saçları. Yanaklarını, burnunu, dudaklarını yaparken hep ağladı. Düşünde gördüğü perinin bakışlarını göremiyordu. Hep kendine öfkelendi, içi içini yedi.

Kıvrımlarını değiştirip yeniden baktı eserine. Gözleri dışında her şey tamamdı. Bir gece defalarca uyanıp yeniden oynadı gözleriyle. En ince kıvrımlarını yeniden yaptı. Sonunda pes edip bütün vücuduna oksalik asit sürdü.

Sabah uyandığında güneşin ilk ışıkları, Galatea’nın gözlerini bulmuştu. Aphrodite, gece gelmiş onları kör bir karanlıktan uyandırmıştı. Galatea’nın gözleri Venüs gibi parlıyor, ışıl ışıldı.

Pygmalion, o sabaha dek hayatı boyunca uyumuştu hep sanki. İlk defa gözlerini açıyordu. İlk defa atıyordu kalbi, ilk nefesiydi bu. Galatea’nın biri açık olan göğsü, deniz feneri kadar aydınlık gözleri, dudakları mest etmişti uykudan uyanan gözlerini.

Ayaklarını hissetmedi, adımlarını nasıl attı, bilemedi. Bir anda kendini, yarattığı güzelin yanında buldu. Parmak uçlarıyla kıvrımlarını ilk defa keşfedercesine yokladı. Yüzüne renk, gözlerine bir ifade gelmişti.

Gözlerinden yaşlar akmaya başlayınca göz kapaklarını kapatıp dudaklarıyla aradı Galatea’nın dudaklarını. Gözyaşları dudaklarına ulaştığında sıcaklığını hissetti. İçinde yanan ateş onu kavurup duruyordu. Rüyaya dalmıştı ayakta sanki.

Sabah kendine geldiğinde Galatea’nın gözlerini kapattığını fark etti. Tatlı bir uykuya dalmıştı. İşte o an periyi bulduğunu anladı.

 

Öykü önerisi: Osman İlhan | Keder Apartmanı (Öykü)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu